Üçüncü Mithridatis Savaşı

Üçüncü Mithridatis Savaşı, VI. Mithridatis ve müttefikleri ile Roma Cumhuriyeti arasında gerçekleşen Mithridatis Savaşlarının sonuncusu ve en uzun süreli olanı. MÖ 73 ile MÖ 63 yılları arasında gerçekleşen savaş sonucunda Pontus Krallığı nihai olarak son bulmuş, Roma Küçük Asya'da tam bir hakimiyet kurmuştur.

Üçüncü Mithridatis Savaşı
Mithridatis Savaşları
TarihMÖ 73-MÖ 63
Bölge
Sonuç Roma Cumhuriyeti'nin zaferi
Coğrafi
Değişiklikler
Pontus ve Suriye bölgeleri Roma eyaletleri haline geldi
Taraflar
Roma Cumhuriyeti
Bitinya
Galatya
Kizikos
Pontus Krallığı
Ermenistan Krallığı
İberya Krallığı
Albanya
Sarmatlar
Komutanlar ve liderler
Lucius Licinius Lucullus
Marcus Aurelius Cotta
Gnaeus Pompeius Magnus
VI. Mithridates
II. Tigran

MÖ 75 yılında ölen Bithynia Kralı IV. Nikomedes, III. Attalos gibi kendi mülkünün ve servetinin vârisi olarak Roma’yı tayin ettiğini belirten bir vasiyetname hazırlatmıştır. Roma senatosu, beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan bu meşru zeminden faydalanarak Bithynia Krallığı’nın topraklarını Roma’ya dahil etmiştir. Bu sırada IV. Nikomedes’in ikinci karısı Nysa’dan olma oğlu olduğunu iddia eden bir kişi, Roma senatosuna başvurarak krallığını almak istemiş; ancak senato iddiaların doğruluğunu kanıtlayaman bu kişiyi reddetmiştir. Bu durum üzerine IV. Nikomedes’in oğlu olduğunu ileri süren bu kişi zaman kaybetmeden kısa zamanda büyük ordular toplayan VI. Mithridates’ten yardım istemiştir[1]. Roma senatosu çok geçmeden ayaklanma ya da herhangi bir tehlike ihtimalini göz önünde bulundurarak görevlendirdiği kişiler sayesinde M. Ö. 74 yılında Bithynia’yı ilhak etmiştir[2]. Roma’da bu gelişmeler yaşanırken VI. Mithridates, I. Mithridates-Roma Savaşı’nda olduğu gibi Paphlagonia’ya girerek Bithynia üzerine yürümesi oradanda Kapadokya’ya ordusunu göndermesi III. Mithridates-Roma Savaşı’nın yaklaştığının habercisi olmuştur. VI. Mithridates, kendisini saldırgan göstermekten kaçınsada bu hamleleri savaşın kaçınılmaz olduğunu göstermiştir. Bunun yanı sıra VI. Mithridates’in daha öncede belirttiği üzere, Romalıların açgözlü olduğu ve Dardanos Antlaşması’nın yazılı hale getirileceğine söz vermelerine rağmen söz verip de yerine getirmedikleri gibi benzer olayların yaşanması kralın savaşı başlatmasına neden olmuştur[3].

Savaşın Süreci

değiştir

Pontos Kralı, ordusunu üç bölüme ayırarak Diophantos ve Mitharos’u, Romalılar tarafından Kapadokya Bölgesi’nden gelebilecek herhangi bir saldırıyı karşılaması için Kapadokya’ya, Eumakhos’u Paphlagonia üzerinden Galatia’ya; kendisi de generalleri Taksiles ve Hermoketes ile beraber Paphlagonia boyunca Bithynia’ya doğru yürüyüşe geçmiştir. Özellikle MÖ 73 yılının sonlarına doğru Pontos tehlikesinin ciddiyetini anlayan Romalı generaller, Küçük Asya’daki eylemlerini ve baskılarını artırmışlardır[4].

I. ve II. Mithridates-Roma Savaşları’nda olduğu gibi Üçüncü Mithridates Roma Savaşı’nda da Romalı generallere her türlü yardımı sağlayan Kapadokya kralı I. Ariobarzanes, halen II. Tigranes tarafından zorla göç ettirilen halkına kavuşamamıştır Bu çaresiz bekleyiş kralın, Kapadokya halkının geleceğinden endişe duymasına neden olmaktaydı. Çünkü Kapadokyalılar, uzunca bir süredir vatanlarından ayrı özgürlükten yoksun bir hayata mahkûm edilmişlerdir. Belki de Kapadokya kralı, her sıkıştığı fırsatta yaptığı gibi Roma’ya sığınmayarak ordusunu hazırlayıp halkı ile birlikte direnişe geçseydi, bu durum yaşanmayacaktı. Bu nedenle Kapadokya kralı, her fırsatta Roma senatosuna ve Romalı komutanlara yardım talebini sık sık dile getiriyordu. Bu sırada Pontos kralı ile mücadele edecek olan Roma, I. Mithridates-Roma Savaşı’nda olduğu gibi bu kez hazırlıksız değildi. Bunun üzerine Roma, Küçük Asya sorunlarını yakından takip eden Lucius Licinius Lucullus’u VI. Mithridates ile girişeceği mücadeleye başkomutan olarak tayin etmiştir[5].

Çok geçmeden savaş hazırlıklarına başlayan Lucullus, gittiği her yerde kurtarıcı gibi karşılanmaktaydı. Ayrıca Lucullus öncelikle Sulla zamanında özellikle halkı borçlandırmaya yönelik olarak yapılmış olan vergilendirme usulünü düzenleyip Küçük Asya sakinlerini sefaletten kurtararak övgü kazanırken; diğer yandan Romalı tefecilerin ve mültezimlerin nefretinden nasibini almaktaydı[6]. Bu durumdan habersiz bir şekilde görevini icra etmekte olan Lucullus, vakit kaybetmeden Pontos kralını ortadan kaldırmak için harekete geçmiştir. Çünkü I. ve II. Mithridates-Roma Savaşları’nda serbest bırakılan Pontos kralının kısa zamanda büyük ordular toplayarak sonrasında neler yaptığını bilen Lucullus, bu kez kralı ebediyen yok etmek için harekete geçmiştir. Dolayısıyla bu durumun gerçekleşmesi halinde Roma, Küçük Asya’da tek ve en önemli güç olma statüsünü devam ettirmiş olacaktı. Bu nedenle durumun önemini icra eden VI. Mithridates, damadı II. Tigranes’e sığınmış; ancak bu sırada II. Tigranes büyük fetihler peşinde olduğundan VI. Mithridates ile gerektiği kadar ilgilenmemiştir. Bunun yanı sıra VI. Mithridates’in teslimini isteyen Romalı elçilere de aynı davranışı sergilemiştir[7].

Muhtemelen II. Tigranes içinde bulunduğu durumun hassasiyetini ve tehlikesini anlayamayacak kadar kibirliydi. Durumu değerlendiren Lucullus, II. Tigranes ile savaşmaktan başka çare olmadığına karar vermiştir. Plutarkhos, bu olayı şöyle anlatmaktadır; Kısa bir mücadelenin ardından başkent Tigranokerta’ya varan Lucullus, burayı kuşattı ve muzaffer ordusu ile önemli bir zafer kazanmıştır. MÖ 69 yılında esaret hayatına mahkûm edilen Kapadokyalılar, II. Tigranes’in Lucullus’a yenilmesi ile özgürlüklerine ve öz vatanlarına kavuşmuşlardır[8]. Lucullus, I. Ariobarzanes’i halkına ve tahtına kavuşturmuştur. Bu nedenle her ikisi de bu olay neticesinde sözde dostluklarını güçlendirmişlerdir. Yaşanılan bu durum Kapadokyalıların Roma’ya olan saygısını ve sevgisini bir kat daha artırarak Roma ile egemenlik bağlarının güçlenmesini sağlamıştır[9]. Hatta Kapadokyalılar, VI. Mithridates ile mücadele eden Lucullus’un ordusuna hububat ve asker yardımında bulunarak ona dostluklarını bir kez daha göstermişlerdir. Lucullus ise, bu davranışa karşılık olarak başta Roma’nın çıkarları olmakla birlikte bölge halkının güvenliğini sağlamak adına askeri kıtalarını buraya sevk etmiştir. Çünkü daha öncede belirtildiği üzere Kapadokya, hem müttefiki Roma hem de düşmanı Pontos için hayati bir öneme sahiptir[10].

MÖ 67 yılında Lucullus’un kendi başına aldığı bir kararla VI. Mithridates üzerine yürüdüğü esnada, II. Tigranes’de Pontos’a doğru ilerlemiştir. Lucullus’un bu kararı, Roma’da büyük yankı uyandırmıştır. Romalı tefeciler de bu fırsattan yararlanarak, Lucullus aleyhine propagandalarını artırmışlar ve Lucullus’un kendini zenginleştirmek için bir savaştan diğerine koştuğunu belirterek suçlamışlardır[11]. Bu esnada II. Tigranes, Lucullus’un Kapadokya sınırına yakın bir yerde konaklamasından faydalanarak M. Ö. 67 yılında Kapadokya’ya girmiştir. II. Tigranes, Lucullus’un ve Romalıların gözleri önünde Kapadokya’yı yağmalayarak Arslan’ın ifadesiyle, Kapadokya’nın bahtı kara kralı I. Ariobarzanes’i tahtından kovmuş; I. Ariobarzanes ise bu olay neticesinde halkını ve ülkesini bir kez daha işgale hazır bir şekilde bırakarak Roma’ya sığınmıştır[12].

Appianus, bu durumu şöyle anlatmaktadır; Lucullus’un Mithridates üzerine yürüdüğü sırada, Tigranes’de imparatorluğunun güney sahilleri boyunca Pontos’a doğru yürümüştür. Lucullus’un Kapadokya’da olmadığını fırsat bilen Tigranes, Kapadokya’ya girmiş ve burayı yağmalamaya başlamıştır. Bu durum karşısında I. Ariobarzanes ise, krallığından kovularak Roma’ya sığınmıştır[13].

Bu sırada VI. Mithridates ve II. Tigranes, Roma tarafından işgal edilen krallıklarını tekrar ele geçirmişlerdir. Bu nedenle Roma senatosu, Kapadokya sınırında bulunan Lucullus’un yanına gelerek, Küçük Asya’da kendi başına aldığı kararın neticesinde MÖ 67 yılında Lucullus’un Küçük Asya’daki görevine son verildiğini söylemişlerdir. Ancak Özsait, Lucullus’un görevinden alınmasının sebepleri arasında; Asya Eyaleti’nde yapmış olduğu vergi reformlarından rahatsız olan tefecilerin Roma’ya onun hakkında yapmış olduğu şikayetler ve korsanların Akdeniz’deki Roma karşıtı faaliyetlerini artırmasının etkili olduğunu belirtmiştir[14]. Böylece Kapadokya’yı esaretten kurtararak Küçük Asya’nın neredeyse tamamını ele geçirip burayı Roma egemenliği altına sokmak için büyük çaba sarf eden ve bunu da büyük oranda başaran Lucullus, arkasından çevrilen bir takım olaylar neticesinde görevinden alınmıştır. MÖ 67 yılında çıkarılan bir ''lex gabina''[15] adlı bir yasa ile, Akdeniz’de korsanlara karşı vermiş olduğu başarılı mücadelelerle tanınan Gnaeus Pompeius Magnus getirilmiştir[16].

Pompeius, MÖ 67 yılının baharında Galatlar’ın bir kalesi olan Danala’da selefi Lucullus ile buluşarak, Roma ordularını teslim almıştır. Romalılar, Pompeius’un atanmasıyla birlikte tüm krallara ve yöneticilere her koşulda ona yardım etmeleri için haber göndermiş; Pompeius’a askerî birlikleri silah altına alma ve kentlerden para toplama yetkisi tanımışlardır[17]. Pompeius, hazırlamış olduğu askerî birlikler ve savaş hazırlıkları neticesinde korsanları büyük bir yenilgiye uğratarak Akdeniz’deki Roma hakimiyetini güçlendirmiştir. Pompeius’un, bu zaferi Roma’da büyük bir sevinçle karşılanmış; ardından VI. Mithridates’in Roma ve müttefikleri üzerindeki direnişini kırmak için Pompeius’un yetkileri genişletilmiştir. Bu sırada kısa zamanda büyük ordular toplamasıyla bilinen VI. Mithridates, hakimiyetini güçlendirmiş ve Roma’ya karşı yeni bir ordu oluşturmuştur[18].

Böylece iki güç arasında yaşanan olaylar neticesinde Pompeius, MÖ 64 yılına kadar VI. Mithridates ve II. Tigranes ile savaşarak zafere ulaşmıştır; bu olayın ardından Pompeius ilk iş olarak, müttefiki Kapadokya’nın talihsiz kralı I. Ariobarzanes’i tahtına kavuşturduktan sonra[19] Kapadokya’daki gerekli düzenlemeleri zaman kaybetmeden yapmaya başlamıştır. Özellikle toprak dağıtımında, Kapadokya Krallığı’nın Roma’ya olan bağlılığı ve Mithridates-Roma Savaşları sırasındaki zararı göz önünde bulundurulmuştur. Bu bağlılık Kapadokya’da yaşanan sürekli iktidar değişikliklerinin yanı sıra, bölgeyi istila edenlerin her seferinde, ürünlerini yağmalamaları ve baskı yapmaları ile bunalan Kapadokya halkının, bu dönemde sözde dost elini uzatan emperyalist Roma’yı kurtarıcı olarak görmesine de neden olmuştur. Çünkü Roma ve Pontos güçleri arasındaki savaşlarda en fazla zarar gören ve tahrip edilen yer Kapadokya Krallığı’ydı. Yine de bunca sıkıntıya rağmen Kapadokyalılar hiçbir baskı altında kalmadan ve tereddüt yaşamadan özgür iradeleri ile kendi kaderlerini tayin eden sözde dostları Roma’ya bağlılıklarını sürdürmüşlerdir. Bu nedenle Pompeius, Kapadokya ve çevresinin güvenliğini büyük ölçüde sağlamış[20]; sonrasında ise, Roma’ya bağlılığın mükafatı olarak, Euphrates’in doğusundaki Sophane Bölgesi’ni, Hierapolis Kastabala (Kazmacılar köyü)’yı ve Kilikia kentleriyle birlikte I. Ariobarzanes’e bırakmıştır[21].

Pompeius, esasen Kapadokya kralına vermiş olduğu yeni eyalet ve kentlerle kralı güçlendirerek; hem Parthlara hem de Armenialılara karşı tampon bir bölge oluşturmuştur. Roma, bu hamlesi ile Anadolu’daki ve Küçük Asya’daki status quo’yu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya devam etmiştir. Pompeius böylelikle Kapadokya’da yapmış olduğu düzenlemin ardından VI. Mithridates’i öldürmek için müttefikleri ile anlaşma yapmanın yollarını aramıştır. Ancak Pontos kralını öldürmek için her yolu deneyen Pompeius’a bu istek nasip olmamıştır. Diğer taraftan Pontos Kralı gittikçe güçlenen Roma karşısında pes etmemiş ve her fırsatta direnişini sürdürmüştür; ancak kral bu duruma fazla dayanamayacak gibi gözükmekteydi. Çünkü çevresinde sadakatinden kuşkulandığı kişi sayısı artmış, ayrıca askerlerinin isyan seslerini duyar gibi olmuştur. MÖ 63 yılı baharında kralın en sevdiği oğlu ve aynı zamanda tahtın varisi Pharnekes, babasının ölümünü bekleyememiş, hatta krala isyan eden askerlerin başına geçerek isyana öncülük etmiştir. Ömrünün yaklaşık kırk yılını Roma ile savaşarak geçiren VI. Mithridates, oğlunun Romalılar ile mücadeleyi göze alamayarak onlardan özür dileyip onlarla bağlaşık olmayı ve bu sayede Kimmeria Bosporosu’nun kralı olarak kalmayı hedeflemesi ve ihanet içinde olması karşısında üzüntüsünü gizleyememiştir. Bu nedenle VI. Mithridates, çok geçmeden yanındaki askerî birlikleri dağıtarak oğlunun ihanetiyle yaşamanın yanı sıra Romalıların zafer alaylarında teşir edilmektense ölmeyi tercih etmiştir. Çok geçmeden Pontos kralı kılıcının kınına gizlediği zehiri içerek intihar etmiştir. Bu olay Roma ve müttefikleri tarafından başlarda şaşkınlıkla karşılanmış; fakat daha sonra büyük bir sevinç duyularak şölenlerle kutlanmıştır[22].

Sonrası

değiştir

Neticede Kapadokya Krallığı, Roma ile Pontos güçleri arasında geçen mücadelelere tampon bölge olması itibarıyla sessiz kalamazdı. Daha öncede ayrıntılı olarak belirtildiği üzere, Magnesia Savaşı ve Aristonikos İsyanı sonucunda Roma ile ilk teması sağlayan Kapadokya, sonrasında yaşanan gelişmeler doğrultusunda Roma’yı desteklemiş; ancak Kapadokya, bu hamlesinin bedelini kendi kralları I. Ariobarzanes’in sık sık tahtından kovularak VI. Mithridates’in tayin ettiği kralların zulmüne maruz kalarak ödemiştir. Pontos kralı, Kapadokya halkına ilk başlarda samimi davranarak onların güvenini kazanmaya yönelik adımlar atsada halktan istediği itibarı görememiş ve beklediği desteği alamamıştır. Diğer taraftan Pontos kralı, Kapadokya egemenliği için sadece kendi yöneticilerini değil; damadı Armenia Kralı II. Tigranes’i de çıkarlarına alet etmiştir. Tabi ki, VI. Mithridates’in yaptıkları bunlar ile sınırlı değildir. Daha birçok siyasi ve ekonomik içerikli politikalarla Kapadokya halkını kendisine muhtaç bırakmayı denemiş; ancak Roma faktörü nedeniyle beklediği sonucu alamamıştır. Bu durumun Kapadokyalılar için bir takım olumlu ve olumsuz sonuçlar doğurduğu şüphesizdir. Ancak Pontos kralını seçmek başlı başına yerel halkın tercihine bırakılmadığı gibi burada asıl söz emperyalist Roma'nın yerleştirmiş olduğu krallar ve Kapadokya'da varlığını devam ettiren soylu sınıfın elindedir. Böylece Roma'ya teslimiyetin senaryoları Kapadokya'da gerektiği gibi bu iki temsilci ya da Roma yanlısı olanlar tarafından uygulanmıştır.

Kaynakça

değiştir
  1. ^ M. Özsait, “Anadolu’da Hellenistik Dönem”, s. 310; M. Arslan, Mithridates VI. Eupator ve Roma, s. 305-306.
  2. ^ M. Arslan, a.g.e., s. 306.
  3. ^ M. Arslan, a.g.e., s. 315-316
  4. ^ M. Arslan, a.g.e., s. 313; D. Magie, Roman Rule in Asia Minor, s. 324.
  5. ^ L. Licinius Lucullus, Cornelius Sulla’nın Küçük Asya’daki önemli bir legatusudur. Plutarkhos, “Lucullus”, 4. 2.
  6. ^ Gelirlerinin önemli düzeyde azalmasından rahatsızlık duyan publicanuslar ve negatiatorlar ise bunun karşılığını Roma’da karşıt propaganda yaparak göstermişlerdir. M. Oktan, “Roma Cumhuriyet Dönemi’nde Pontos’da Yapılan Düzenlemeler”, s. 56-57.
  7. ^ M. Arslan, Mithridates VI. Eupator ve Roma, s. 388-389; Memnon, “Peri Herakleia”, 46. 2.
  8. ^ Plutarkhos, “Lucullus”, 26. 3; E. Yıldırım, “Roma-Parth Mücadelesi’nde Fırat Nehri’nin Jeopolitik Önemi”, s. 49; D. Magie, Roman Rule in Sulla Asia Minor, s. 345.
  9. ^ O. Tekin, “Eski Anadolu ve Trakya”, s. 167.
  10. ^ M. Arslan, a.g.e., s. 354.
  11. ^ M. Arslan, a.g.e., s. 392
  12. ^ Plutarkhos, “Lucullus”, 35. 2-5; M. Arslan, Mithridates VI. Eupator ve Roma, s. 433; N. Baydur, Kültepe (Kaneş) ve Kayseri Tarihi Üzerine Araştırmalar, s. 98.
  13. ^ Appianus, 13. 87-88.
  14. ^ M. Özsait, “Anadolu’da Hellenistik Dönem”, s. 310-311.
  15. ^ Halk tribunusu Aulus Gabinius, denizleri korsanlardan temizlemek için çıkardığı yasadır. M. Arslan, a.g.e., s. 435-445.
  16. ^ Plutarkhos, “Pompeius”, 30. 3; M. Oktan, “Roma Cumhuriyet Dönemi’nde Pontos’da Yapılan Düzenlemeler”, s. 50; D. Magie, Roman Rule in Sulla Asia Minor, s. 381.
  17. ^ M. Arslan, a.g.e., s. 438-439.
  18. ^ M. Arslan, Mithridates VI. Eupator ve Roma, s. 439-448.
  19. ^ N. Baydur, Kültepe (Kaneş) ve Kayseri Tarihi Üzerine Araştırmalar, s. 98; M. Arslan, a.g.e., s.491.
  20. ^ M. Özsait, “Anadolu’da Hellenistik Dönem”, s. 312.
  21. ^ D. Magie, Roman Rule in Sulla Asia Minor, s. 375; M. Arslan, a.g.e., s. 492.
  22. ^ M. Arslan, Mithridates VI. Eupator ve Roma, s. 503-505-506.
  NODES